A review by mesut
Mühürlenmiş Zaman by Andrei Tarkovsky

5.0

Mühürlenmiş Zaman, beni ilk sayfalarından itibaren etkiledi. Tarkovski'nin sinema sanatındaki temel yaklaşımlarını, neyi neden yaptığını anlattığı, günlüğe ya da mektuba benzeyen bir metin...

Sanat üzerine bir kitap olmasına rağmen, soyutlamaların fazlama olmaması sebebiyle okunması kolay diğer yandan meselelerin derinlikli ele alınışıyla temel bir felsefeye dayanan yapısıyla da felsefi bir eser olarak görülebilir. Diğer yandan oyuncu Burlyayev örneği üzerinden oyuncularla ve film ekibiyle olan ilişkisine değinmesiyle birlikte, mesleki inceliklerin de işlendiği bir mektup olarak da görülebilir.

Ben açıkçası felsefi bir metinle ilişki kurar gibi okumayı kendime daha yakın buldum. Her okuyucu eserin çok yanlılığı nispetince kendi biçiminde okuyabilecektir. (Hatta herkesin okumasını dilediğim kitaplardan biridir.)

Kitapta sinemasal bahislerin, sinema hakkında ilgi/bilgi sahibi olmayan kişilerin de anlayabileceği şekilde açıklanması açıkçası çok etkileyici.

Tarkovski'nin değindiği konular arasında yer alan imge, özlenen ideal -ki ideal ve mutlak kelimelerini çok sık bir arada kullanışıyla, kendisindeki mutlak fikir istidadını çok net görebiliyoruz-, öz veri, gerçek özgürlük ve "yönetmenin borcu" gibi konular hem sinemanın tözüne ilişkin hem de insanlığın özüne ilişkin iki amaçlı bir felsefi turnusol kâğıdı gibi.

"Her sanatın amacı ... varlık sebeplerinin ne olduğunu açıklamaktır."

Tarkovski, gerçek anlamda bir özgürlük olamayacağını, gerçek özgürlüğün içe bağlılık olduğunu göstermesiyle, “independent” kelimesine yeni bir açılım getiriyor; in-dependent; kişinin kendi içine (özüne) bağlılığı...

"Yalnızca kayıtsızlık özgürdür. Kişilikli biri özgür olamaz, kendi damgasıyla damgalanmıştır, eli kolu bağlıdır."

Sinemanın, insanları demoralize edebilecek güçlü bir silah oluşu karşısında, sanatçılara hitaben, sanatçının boyun borcunun insanları iyiye ve ideale yönlendirmek olduğu kitapta yer alan felsefi derinliği olan faklı bir örnek.

Tarkovski bu kitabında Dostoyevski'yi çokça anarak, aslında çizgisinde ilerlediği mentorunu anıyordu. Şüphesiz ki edebiyat ile sinema arasındaki farkları vurgularken, diğer yandan mentorunu anmasına bakarak, iki büyük ustanın da aynı insan hakikati doğrultusunda eser verdiği söylenebilir.

"Şaheserler ahlaki idealleri dile getirme heves ve çabasından doğarlar." diyor Tarkovski, kendisinin de bu çabasını kitapta kolayca görmek ve eserlerini şaheser olarak görmek mümkün.

Son olarak Tarkovski'yi İbda diyalektiğince anmak gerekir, tıpkı onun Dostoyevski'yi andığı gibi...