A review by itsebrumutlu
Kızıl Veba by Jack London

3.0

Bulaşıcı bir hastalığın çevresinde dönen bir kitap daha. Bu sene COVID-19'un da etkisiyle bu tür distopik kitaplar okumaya başladım.
Kızıl Veba'nın hikayesini bilmeyen olmadığı için direkt kendi değerlendirmeme geçiyorum.
Kitaptaki veba ürkütücü şiddette ve bulaşıcılıkta. COVID-19'un başında okumadığım için kendi omzumu sıvazladım, desem yeridir. Jack London'un futurist düşüncelerinin yerindeliği insanı daha da korkutuyor. Zeplinler kolaylıkla günümüz uçakları olarak değerlendirilebilir. COVID-19 başındaki laboratuvarlardaki doktorların gösterdiği cesaret örneğini bu kitaptaki doktorlar da yapıyor.
Hastalıktan dolayı çöken bir medeniyetin son şahidi tarafından anlatılan hikaye hem korkutucu hem de çok üzücü. Her ne kadar medeniyet bu kadar da gerileyemezdi, desem de bunun garantisi yok. Hele de söz konusu kızıl vebanın insanları öldürme oranı o kadar yüksekken.
Kitabı okurken beni rahatsız eden iki konu oldu: Kadınların mülkiyet olarak görülmesi ve medeni insan tanımı. Kitabın anlatıcısının medeni olarak değerlendirdiği insanlar çok beyaz, çok zengin, çok soylu ve çok eğitimli. Medeni olmadığını düşündükleri ise genelde esmer ve işçi sınıfından. Jack London hakkında okuduğum birkaç yazı sonucunda kendisinin "eugenist" olarak nitelendirilecek görüşleri savunduğunu öğrendim. Benim gibi Google'da arama yapmak istemiyorsanız, direkt Wikipedia sayfasını da ziyaret edip bunun hakkında okuyabilirsiniz. Kendisinin düşüncesi Brave New World'ün distopyasını destekler nitelikte olmasa ve bununla ilgili düşüncelerinde sonrasında değişmiş olsa da kitapta fark ediliyor. İlk başta anlatıcının çaresiz medeniliğini göstermek için bu şekilde yazılmış olabileceğini düşündüm; ama "eugenist" düşünceleri dikkate alındığı belki ilk baştaki değerlendirmem doğru olmayabilir. O yüzden bu düşüncemi de uyarı olarak düşünebilirsiniz.
Kadınlar ise dediğim gibi mülkiyet olarak görülüyor. "Güçlü" erkek en "iyi" kadını kapıyor, anlatıcı ise en "medeni" insanın kendisi gibi en "medeni" kadını kapmasını istiyor. Bu noktada sadece eugenist aynı zamanda "sexist" bir görüş de sayfalarda okuyorsunuz.
Son olarak, kitabın Türkçe çevirisini çok sevdim. Yayınevinin (çevirmenin?) eklediği dipnotlar, metnin akıcılığı çok çok iyiydi. Hem çevirmen Levent Cinemre hem de editör Barış Zeren'i tebrik eder aynı zamanda kendilerine teşekkür ederim. Orijinali İngilizce olup da Türkçesini okurken rahatsız olmadığım aksine çok keyif aldığım ender kitaplardan oldu.